SUSUN, SUSUN DA TARİH RAHATÇA AĞLASIN: HALET ÇAMBEL ÖLDÜ [Günay Tulun]


Türk arkeolojisinin yaşayan son büyükannesi de öldü. Bu haber, ne televizyonlarda ne de gazetelerde hak ettiği yeri almadı.

Televizyonları tüm gece; "Başbakan'ın içi boş ama bölücülük kokan konuşmaları, Bekir Bozdağ'ın nedeni anlaşılamayan yerli yersiz gülüşleri, tehlike geçti diye Bilal'in gün ışığına çıkarılması, Burhan Kuzu'nun tuhaf davranışları, insandan yapılan yağdanlıkların yağ kaçırmaları, milletin vekillerinin birbirlerine sopa atması" doldurmuştu.

Sabah olunca yandaş, koldaş, yoldaş, yağdaş gazeteleri es geçip Hürriyet ne yapmış diye baktım. İşte Hürriyet'in 13 Ocak 2014 tarihli nüshasının baş sayfasından inciler:


Bir promosyon, "Hayalci Kurbağa"; futbol haberi, "Kasımpaşa-Beşiktaş'a Maç Tekrarı"; İsveç Prensesi Madeleine'e öneri, "Evinde Doğur Prenses"; Bülent Ersoy'a yaptırılan gereksiz sayfa işgali, "Türbanlı Bülent"; yine bir Erdoğan klasiği, "Sen Kimsin, Haddini Bil!"; Meclis Başkanı'ndan nezaket dolu sözler, "Sözlerimiz Yalama Oluyor"; aşk kaçamağında yakalanan Fransa Cumhurbaşkanı'nın metres hayatı yaşadığı Fransa'nın birinci hanımı'nın hastanelik oluşunu anlatan, "İhaneti Duyunca Fenalaştı"; yine Meclis'te yaşanan saygı dolu iltifatlarla sevgi dolu sözlerin verildiği, "Kavgada Meclis'in Pazar Mesaisi" haberi...


Gördünüz! Hepsi birbirinden değerli değil mi!

Daha geceden, bu haberler hemen basılsa da okusak diye sabırsızca bir çılgınlığa yakalanmışsınızdır mutlaka...
Hürriyet, Halet Çambel haberine ancak beşinci sayfasında yer verebilmiş.
Lütfetmiş (!)
Olmadı, bu kadirbilirliği yeterince anlatmak için yinelemem şart:
Lütfetmiş (!)

Hürriyet'in bu müthiş değerbilirliği bir yana, haberi kaleme alan Zeynep Miraç kardeşimizin şu ifadeleri öte yana:

"Vatan sana minnettardır diye bir söz varsa bunu gönül rahatlığıyla söyleyebileceğimiz isimlerden biri Halet Çambel'dir ancak. Minnettarız."

Halet Çambel ölmüş!

Kimin umurunda?
Hem Halet Çambel de kimmiş kuzum?
Bülent'ten, Bilal'den, Çelik'ten, Recep'ten daha yararlı ne iş yapmış ki?

Çalmayı hiç aklına getirememiş, istif yapmamış, daha yaşarken bilim için kullanılsın diye evini bağışlamış, Türkiye'yi birçok alanda layıkıyla temsil etmiş, ülkesi ve bilim bahis konusu olunca her gerçek "Cumhuriyet Kadını" her gerçek Müslüman gibi daima veren taraf olmuş.

Evet evet! Her gerçek Müslüman her gerçek "Cumhuriyet Kadını" gibi...

Ya, kimmiş bu Halet Çambel diyen boş kafalılar vardır mutlaka.

Yazarken bile görür gibi oluyorum onları...
Ömürlerinde bir kez olsun doğru dürüst bir konuyu araştırmamış doğru dürüst bir şey okumamış doğru dürüst bir şey öğrenmemişlerdir onlar.
Yalnız çıkarlarıyla ilgili her şeyi çok iyi bilir, bulur, okur ve ezberlerine alırlar.
Bize gelince... Yeter! Her şeyi pişirip önlerine koyacak değiliz.
Ara sıra yaptığım gibi benden kapik işlemez.
Hırsıza, uğursuza, boş lafa alkış tutacaklarına biraz da insan takılmaya özenseler.
Özenseler de öğreniverseler...
Tapındıkları zibidiler kimmiş, Halet Çambel kim?..

Bari susun!

Susun da rahatça ağlasın tarih: Halet Çambel öldü!


Günay Tulun

LADY D'ARBANVILLE [Günay Tulun]

Yusuf İslam [Cat Stevens]-Lady Darbanville
45'lik bir plak, 1970 yılı Nisan ayı içinde, müzik dünyasına muhteşem bir giriş yapar.
Island Records markasıyla basılan bu plağı seslendiren Cat Stevens, eserin adıysa Lady D'arbanville'dir.
Plak çıkar çıkmaz, tüm dünya listelerinde hızla yükselmeye başlar. 
Dinleyen hemen herkesin içini burkan, onu hüzne boğan bu şarkı; Cat Stevens'in büyük aşkı Patti D'arbanville için yazılmıştır. "Folk rock" tarzında söylenmesi de şarkının içindeki hüznü şaşılacak derecede artırır. Bazıları bu ritmi neşeli bulur, ama şarkının sözleri buğulandırır gözlerini; kimisi de anlamını bilsin bilmesin sözlerden değil, müzikle inanılmayacak kadar bütünleşmiş Cat Stevens'ın sesinden etkilenir.

PlayBir süre önce, yine Cat'in; Wild World adlı şarkısına konu olan bu Patti kimdir? Aktrislik yaparken Andy Warhol tarafından keşfedilmiş, bir dönem modelliğe yönelmiş, sonra yeniden aktrisliğe dönerek, bugüne dek otuz üç sinema filminde oynamış biridir. Hayat, onun önüne birkaç evlilik koymuştur.
Çok güzel, güzelliğinin derecesi kadar da hercai gönüllü bir kızdır.
Arada kilometrelerce yol, kıtalararası seyahat riski olmasına rağmen; aynı dönemde, hem Cat'le hem de Amerikalı aktör Don Johnson'la birlikte olduğu söylenir.
Anlaşılan ikisini birden sevmiş, bir diğeriyle ilişkisini kesmeyi başaramamıştır.
Uğruna vereme yakalandığı bu güzel kızı kalbinden bir türlü söküp atamayan Cat'se; aşkın kalbini mengenelerle sıktığı gecelerden birinde, Patti'yi öldürüverir.
Eyleme dönüşmemiş bu cinayet, şarkının mısraları arasında işlenmiştir.
Cat Stevens, işlediği cinayeti; "My Lady D'arbanville" sözleriyle başlayan 45 devirli bir plakla tüm dünyanın önünde itiraf eder.
Orijinal hâline uymasa da öyküyü şu ifadelerle Türkçeleştirebiliriz:
Kadınım D'arbanville, 
Neden bu kadar hareketsiz yatıyorsun? 
Yarın uyandıracağım seni 
Ve sen benim, 
Evet, benim olacaksın. Eşim!..
Kadınım D'arbanville, 
Neden üzersin böylesine beni? 
Atışları duyulmuyor kalbinin 
Nefes almıyorsun sanki.
Kadınım D'arbanville 
Neden bu kadar hareketsiz yatıyorsun? 
Yarın uyandıracağım seni 
Ve sen benim, 
Evet, benim olacaksın. Eşim!..
Kadınım D'arbanville
Ö
yle soğuk görünüyorsun ki bu gece 

Kışı hatırlatıyor dudakların
B
embeyaz tenin!..
Kadınım D'arbanville 
Neden bu kadar hareketsiz yatıyorsun? 
Yarın uyandıracağım seni 
Ve sen benim, 
Evet, benim olacaksın. Eşim!..
Kadınım D'arbanville 
Neden üzersin böylesine beni? 
Atışları duyulmuyor kalbinin 
Nefes almıyorsun sanki. 
Seni sevdim kadınım,
Yattığın mezara rağmen sevdim. 
Seninle olacağım her zaman 
Asla ölmeyecek bu gül!
Cat ve Patti
Cat; İsveçli bir anneyle, Kıbrıs Rum'u olan bir babanın üçüncü çocuğudur. Doğum adı, Steven Demetre Georgiou'dur. Küçük yaşta ana-baba boşanmasının acısını çeken o bahtsız çocuklardan biridir.
1966 yılında, benim de çok beğendiğim "Mathew and Son" adlı şarkısını yaptığı sıralarda Cat Stevens adını alır. 1976 yılında geçirdiği bir kazada boğulmak üzereyken, Allah'a; "Tanrım, beni kurtarırsan senin için çalışacağım." sözleriyle yalvarır. Kazadan inanılmaz bir şekilde kurtulur. Yine de üzerinde derin etkiler kalmıştır. Ruhsal dünyasında birtakım değişimler hisseder. Tam o dönemde kardeşi David'in, "Belki ferahlamasına yardımcı olur." niyetiyle armağan ettiği Kur'an-ı Kerim; önünde yepyeni ama çok farklı bir ufuk açar.Müslümanlığı seçer ve Yusuf İslam adını alır.
İşte, Lady D'arbanville'in çevresinde dönen olayların kısacık öyküsü bu...
Nefis bir şarkı, duygu dolu bir insan, güzel bir kız ve onların yaşamlarından küçük kesitler! 
Yenilerini anlatırken, birlikte olmak dileğiyle…
s_56299darb (1)
Günay Tulun
Bu yazının da dâhil olduğu "Bir Şarkı ve Öyküsü" serisi,
YAZARLAR ve OZANLAR GRUBU yazarlarından
Sayın İdil Tulun
'un radyo için hazırladığı "Şarkılar ve Öyküleri" ile
"Bir Şarkı Bir Öykü" adlı programlar için yapılmıştır.

* * * * *

ŞARKININ AKORLARI 
Em(XII) FOUR TIMES
                       RIFF 1
My Lady D'Arbanville
                           RIFF 2                         RIFF 1
Why do you sleep so still?        I'll wake you tomorrow
                    Bm                      Em
And you will be my fill, yes you will be my fill

                  Em   D
My Lady D'Arbanville
                         D  Em                                 Em  D
Why does it grieve me so        But your heart seems so silent
                       Bm                         Em
Why do you breathe so low, why do you breathe so low

                  Em   D
My Lady D'Arbanville
                           D   Em                          Em  D
Why do you sleep so still          I'll wake you tomorrow
                    Bm                       RIFF 3 FOUR TIMES
And you will be my fill, yes you will be my fill

RIFF 2
                       RIFF 1   (continue as verse 1)
My Lady D'Arbanville
You look so cold tonight, your lips feel like winter
Your skin has turned to white, your skin has turned to white

REPEAT FIRST VERSE (chords like verse 2)

La la la la la la (chords like verse 3)
La la la la la la, la la la la la la
La la la la la la, la la la la la la

My Lady D'Arbanville (chords like verse 2)
Why do you grieve me so, but your heart seems so silent
Why do you breathe so low, why do you breathe so low

I loved you my lady (chords like verse 2)
Though in your grave you lie, I'll always be with you
This rose will never die, this rose will never die

REPEAT LAST VERSE (chords like verse 3)

RIFF 1:            RIFF 2:            RIFF 3:
E ---------------  -----------------  -------------------------|
B -12-12-10-8-10-  --10-10-12-10-8--  -------------------------|
G ---------------  -----------------  ---------0---------------|
D -12-12-10-9-10-  --10-10-12-10-9--  -----0h2---2-0-------0-2-|
A ---------------  -----------------  -0h2-----------2-0h2---2-|
E ---------------  -----------------  -------------------------|

BİR ŞARKI BİR NEHİR ve BİR KADIN: SYLVIE'NİN ŞARKISI [Günay Tulun]

Geçmişte bir gün, tüm Türkiye radyolarına bir şarkı düşer. 
Bir dönem, gençliğin göz bebeği olan bir şarkıcının; o müthiş günlerinin sonlarına doğru söylediği güzel bir şarkı... 
Hemen hemen duyan herkes benimser onu. 
Birincide olmazsa ikincide, ikincide olmazsa mutlaka üçüncüde… 

Türkiye’deki plak satışları da bayağı yüksektir.
Hiç düşmeyecekmiş gibi, geniş kitlelerin dilindedir artık. Türk müziğinden başkasını çalmamaya yeminli pikaplardan bile taşar o ses… Fransızca söylenmiştir, ama bizden bir türkü gibidir. Hüzün doludur. 
Fransızca bilmeden dinleyenlerde bile bir özlem, bir kavuşma arzusu yaratır.

Yetmez!
Ayten Alpman, Suna Artun Poyraz ve Ajda Pekkan tarafından değişik başlıklar altında okunur. Ayten Alpman, “Sen Artık Beni Düşünme” der; Suna Artun Poyraz, “Sevgilim Nerdesin?” diye sorar; Ajda Pekkan, “Ay Doğarken” diye anlatır.

Şarkının Türkçesine söz yazanların da şarkıyı yorumlayanların da aklına gelmez şu: La Maritza neyin nesidir? İn midir cin midir?
İn, cin değilse nedir?

Üstelik, Türkçe yorumlar için yazılmış sözler ve hepsi ayrı birer değer olmasına rağmen yapılan sanatçı seçimi, "şarkının orijinalindeki buğulu sesin; eserin melodik yapısıyla kaynaşarak insanın içine saldığı hüznü" yansıtamaz. Yansıtamadığı için de tüm Türkçe plaklar başarısız olur.

Dinlerken hemen fark edilir. Şarkı, epik karakterlidir.Memleket sevgisini, memleket özlemini haykırır.
Şarkı Sylvieleşmiş, Sylvie'nin sesiyle kaynaşmıştır.

Sylvie’nin şarkısıdır artık o…
Sylvie’nin…

Lirizmle birleşmiş coşkulu bir duygusallıkla yürekleri dağlar.
Az önce söylediğim gibi epik, yani destansı bir haykırıştır.
Bildiğimiz türden haykırış değil tabii...
Duygusal, yumuşacık; ama girdiği özlem dolu yürekleri kasıp kavuran bir haykırıştır o... Vatan hasreti çekenlerin duygularını, anılarını birbirine bağlar. “La Maritza”dır o... 
Tam olarak söylemek gerekirse Sylvie Vartan seslendirmektedir ve herkes onun yorumuyla sevmiştir Maritza’yı…

“Maritza ırmağımdır benim
Senin olduğu gibi, Seine’in…
Şimdi onu hatırlayan
Kalmadı babamdan başka,
Ama Maritza ırmağımdır benim 
Senin olduğu gibi Seine’in”... 

Seine Fransızlarındır ve Sylvie’de kökleri itibariyle olmasa dahi bir Fransızdır. Seine Nehri’nin kendisinin olmadığını, kendi nehrinin Maritza olduğunu ilan eder herkese; şarkısı da özgürlük ve özlem duygularıyla sürüp gider.

Fransızcayla haşır neşir olanlarımızın büyük çoğunluğu bile araştırmamış, tanımamıştır Maritza’yı… İşte o Maritza, bizim “Meriç”imizdir: Meriç Nehri!.. Bizim Meriç, bir zamanlar Türklerin cirit attığı Bulgaristan’da doğar. Orayı Maritza olarak kat eder.
Yunanistan’dan geçerken de Evros adını alır. 

Sylvie’de Maritza gibi Bulgaristan’da doğmuştur. 
Yedi sekiz yaşlarında olduğu bir gün, Bulgaristan’ı kaçar gibi terk etmek zorunda kalır ailesi… Fransa’ya sığınırlar. Vartanyan olan soyadları Vartan’a dönüşür.

Meriç’in; Bulgar, Yunan, Türk ülkelerine yaptığı üçlü yolculuk gibi Sylvie’nin hayatında da benzer bir üçleme vardır.
Annesi Macar, babası Ermeni asıllıdır.
Bunların yanında da Fransız vatandaşlığı... 

Her Ermeni’ye aşılandığı gibi Türklerle arasında onulmaz mesafeler vardır. Bence en ilginç olansa arasında mesafe olduğu Türklerle aynı genlere sahip olması… Annesi Macar, Macarlar Hun, Hunlarsa öz be öz Türk kavmidir.

Burada Fransızların ne olduğuna gelince…
Anadolu’ya girip, Türklere karşı maşa olarak Ermenileri kullanan, Ermeniler Türklerle Kürtlere karşı soykırım yaparken görmezden gelerek onaylayan; hâlâ aynı aymaz, ayılmaz tavırları sergileyen millettir Fransızlar. Öz tarihlerini bilemeyecek kadar da bilgi fukarasıdırlar. "Ermenileri kullanıp, Türklere soykırım yaptırdıkları" gerçeğini Türklerin uydurduğunu sanır ve oralı bile olmazlar.

Soykırım kuklacısı Fransa devleti, bir zamanlar kukla olarak oynattığı Ermenilerin kuklası durumuna düştüğünden, birbirleriyle sırt sırta vererek yaptıkları Türkiye aleyhtarı propagandalar, Fransa halkının Türkler hakkındaki her iftiraya gerçektir gözüyle bakışını pekiştirir.

Özetlersek, Fransızlar; saftaronluk konusunda önemli bir madendir.
Yalnız bu saftaronluk, hâlâ yanlış tarafta yer almaları nedeniyle eli kanlı dedelerinin suçlarına iştirak etmekte oldukları gerçeğini bastıramaz.

Dönelim Sylvie’ye…
O doğmadan çok çok önce, aynen kardeş sandıkları Ermeniler gibi, Bulgarlar tarafından da soykırıma uğratılan Türklerin, Sylvie’nin hayatına olumsuz hiçbir etkisi yoktur. Türklerin, ona hiçbir kötülüğü yoktur ama sanat hayatı; işgalci (!) ve kötü (!) Türklerin; zavallı (!), masum (!), çaresiz (!), cici (!) Bulgarlara ettiği eziyeti anlatan bir filmle başlar. Küçük bir kızı canlandırdığı filmde tabii ki bir Bulgar rolündedir.
Soykırımcı Ermenilerden çektiğimiz yetmiyormuş gibi bir de…

Olsun.
Biz, yine de çok severiz Sylvie’yi…
Meriç Nehri’nden söz eden o hüzünlü şarkıyı yorumlamış olması da katmerleştirir sevgimizi…

Nereden nereye... 
Maritza’dan Sylvie’ye, Sylvie’den şarkısına; oradan Meriç’e, Meriç’ten hayali soykırıma; o soykırımdan da Türklere yapılan gerçek soykırımlara…

İnsan bir şarkıyı anlatırken bile geçmişin aptallıklarına bulaşmaktan kurtulamıyor. Hele hele bu aptallık, birçok milletin ve yazımızda adları geçen Ermeni, Fransız, Yunan ve Bulgar’ın yaptığı gibi kanla ıslanan cinsten olursa… Toz ıslanınca çamur, çamursa soykırımcının kartviziti oluyor.

Aslında hepimiz barış içinde mutlulukla yaşayabiliriz. Yaşayabiliriz de bunu, şeytana piyon olmakta beis görmeyenlere anlatmak çok zor. Hem yapıp hem de "Ben değil, o yaptı!" yalanıysa insan kılıklı şeytanların rant kapısı…

Bulgar'ın ırmağıdır Maritza, 
Evros'sa komşu kapı Yunan'ın. 
Göz bebeğidir Türklerin, Meriç! 
Adem'in torunları anlasa, bilse bunu 
O topraklarda kavga olur muydu hiç? 



 Günay Tulun 

*bk: Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlken ile Fransa
Kralı François I ve sonrasında Henri II dönemleri… 


 Bu yazının da dâhil olduğu “Bir Şarkı ve Öyküsü” serisi, 
YAZARLAR ve OZANLAR GRUBU yazarlarından 
Sayın İdil Tulunoğlu‘nun radyo için hazırladığı “Şarkılar ve Öyküleri” ile 
Bir Şarkı Bir Öykü“ adlı programlar için yazılmıştır.
* * * * *