ATATÜRK ve BİR ŞARKI MASALI [Günay Tulun]

atatürk fotoğrafı ile ilgili görsel sonucu


Bilinen tarih boyunca günümüz İstanbul'unun bulunduğu topraklar üzerinde çok sayıda köy, kasaba ve kent kurulmuş. Zamanla hepsi yıkılmış, üzerlerine yenileri kurulmuş, onlar da yıkılmış... Konumu nedeniyle tarihin bilinmeyen dönemlerinde de aynı döngünün yaşanmış olması muhtemel. Hatta böyle bir iddia olsa "Gerçektir!" der, hemen inanırım.

Bu döngü, I. Constantin olarak bildiğimiz Roma İmparatoru Büyük Constantin yani "Gaivs Flavivs Valerivs Avrelivs Constantinvs"un İmparatorluk Roma'sındaki gibi yedi tepe üzerinde inşa ettirdiği Nova Roma'ya dek sürüp gitmiş.

Öncesini tam olarak bilemesek de Nova Roma'dan sonra, İstanbul'un tüm gelişimini biliyoruz. Kent aynı kalmış ama bir zaman sonra adı Constantinvs'un şehri anlamına gelen Constantinopolis'e evrilmiş. Osmanlı da aynı ismi kendi diline çevirerek Konstantiniyye olarak kullanmış. 
Bunu çok sayıda isim izlemiş. Onları ve İstanbul'un kuruluş öykülerini hazırlamakta olduğum İstanbul'la ilgili kitapta anlatmayı planlıyorum. 

İSTANBUL ÜSTÜNE SAÇMALIKLAR
Sizleri bilmem ama İstanbul'a hâlâ Constantinople, Constantinopolis, Kostantiniyye, Kostantinapolis denmesi tüylerimi diken diken ediyor. Buna genelde sosyal medya denen olguda rastlıyorum. Üçüncü harf olan "n"yi devreden çıkartarak telaffuz ettikleri Kostantiniyye'yi daha çok dincilerle Osmanlıcılar, diğerleriniyse çok bilgili görünmeye çalışan zübüktrük aydıncıvıklarla yurt dışında eğitim almış özentili tipler kullanıyor. Bu arada 1989 ila 1993 yılları arasında bu kez iki yanlış harfle adlandırılmış bir gazete bile yayınlandı: "Kostantıniyye Haberleri"...

Constantinopolis ve Konstantiniyye saçmalıklarını, birkaç kez yazdım. Yapanlara özel mesajlar da attım. Yanlış yaptıklarını anlattım. Uyardığım birçok kişiyle tabiri caizse "papaz" bile olduk. Savunmaları, kelimesi kelimesine olmasa da "Bu yüzyılda böyle kafa!" türünden karşı tarafı susturucu ataklardı. 
Oysa akıl erdiremedikleri, parçalanıp bölünmek için hedefe alınmış ülkelerin tüm değerlerinin tahrip edildiğiydi. Önce dil bozulur, eğitim deforme edilir, kentlerin adı başka ulusların taktığı isimlerle anılır, sanayi ve tarım bozularak tamamen dışa bağımlı hâle getirilir, gidişatın iyi olmadığını belirterek uyaranlar “Komplo Teorisyeni” adlandırmasıyla itibarsızlaştırılır, ülkenin kurucu kadroları aşağılanır, parası değersizleştirilip halkın ekonomisi bozulur, bunlara bağlı olarak ahlak çöker, herkes karşısındakini suçlar hâle gelirken o ülkenin dirliği düzeni yok olur, kaos her yere hâkim olur. Gerisi kolaydır. Bir mucize olmazsa o ülke artık 12’den vurulmuştur.

Yıllar önce bir başka konuyu araştırırken, Atatürk'ün de İstanbul denmesini savunduğunu, hatta bu konuda dünyada ilk kez uygulanan çok ilginç bir metoda imza attığını okumuştum. Konunun içine bir de şarkı girmişti. Şarkının adını bulmak bizim kuşak için zor değildi. Bir dönem çok sevdiğimiz bir şarkıydı bu...

Tam burada, "Ülkelerinin Habeşistan olan adını değiştirmek isteyen Etiyopyalıların, Atatürk'ün yöntemlerinden etkilendiğini ve çok uzun yıllar sonra aynı uygulamayı yaptıklarını" da yazmam gerek!

ATATÜRK ve İSTANBUL
Son İstanbul'un, Roma İmparatoru Constantinvs tarafından kurulduğunun kabul gördüğünü yazmıştım. İşte bu son İstanbul, yabancıların Osmanlı dönemindeki alışkanlıklarını sürdürmesi nedeniyle hâlâ onun adıyla anılmaktaydı. Türkler "İstanbul" diyor, Batılılarsa inatla "Constantinopolis"... Türkiye Cumhuriyeti'nin onuru açısından bu inadın kırılması şarttı ama provokatif eylemi sürdürmeye kararlı olan karşı taraf yılmıyordu.

Gerçek Türklerin ve kendisini Türk olarak hisseden herkesin atası olan atam Atatürk, konuyu gündeme getirerek devlet erkânına uygulanması gereken bir yol önerdi. Buna göre İstanbul adresine gönderilip de üzerinde başka isimler yazılmış olan her türlü mektup, telgraf ve belge kabul edilmeyecek, kaynağına iade edilecekti. Öyle de yapıldı. Telefonların bağlanıp bağlanmadığı hakkında bilgi bulamadım ama İstanbul'a gönderilip de üzerinde farklı isimler yazılmış olan mektup, tegraf ve belgeler geri çevrildi.

Batılılar altında kalırlar mı? Kalmazlar tabii!..
Tepki üzerine tepki, itiraz üzerine itiraz, kapris üstüne kapris...
Ne yapsalar ne etseler boş! Türkler kararlı...
Uygulama hafifletilip gevşetilmedi bile...

O zamanlar Türkiye'nin başında; sağa sola saçma sapan efelendikten sonra kuyruğunu kıstırıp susan, komik blöfler yapan, sözünden fırfır dönen, içerde söylediğini dışarıda yalanlayan tuhaf tuhaf acayip tipler değil, ülkesini saydıran saygın bir yönetim vardı.

20 Mayıs 1932 ila 8 Nisan 1933 tarihleri arasında ABD'nin Türkiye büyükelçiliğini yapan kişi; Türkiye Cumhuriyeti'ni ve İstanbul'u anlatırken "Costantinople değil İstanbul'dur." der ve özetle şöyle devam eder: Bu eski şehir için Costantinople demeye o kadar alışmışız ki, İstanbul demekte güçlük çekiyoruz. Buna rağmen Ocak 1929'dan bu yana kentin adı İstanbul'dur. Çünkü, 3 Ocak 1929'da Türkiye'nin "Posta Telgraf Telefon" Genel Müdürü, merkezi İsviçre Bern'de bulunan "Uluslararası Posta Telgraf Telefon Teşkilatı"na mektup göndererek; bundan böyle "Constantinople" değil, "İstanbul" adının kullanılması gerektiğini resmen bildirmiştir. Costantinople adıyla gönderilecek mektupların Türk posta yöneticileri tarafından geri gönderilme ihtimali kuvvetlidir. 


Bunları söyleyen kişi Türkiye ve Atatürk'le ilgili olarak 1933 yılında "Mosaics in Italy, Palestine, Syria, Turkey and Greece"; 1934'te "A Year's Embassy to Mustafa Kemal", aynı yıl "Trois Hommes: Kamal, Roosevelt, Mussolini" ve yine 1934'te "Mustafa Kemal; I'homme, I'oeuvre, le pays"  adlı kitapları yazan "Diplomat General Charles Hitchcock Sherrill"dir. 

Yukarılarda bir yerde "Etiyopyalıların, ülkelerinin Habeşistan olan adını değiştirirken Atatürk'ün yöntemlerinden etkilendiğini" yazmıştım. Bilenlere soruyorum, izlenen yol aynı değil mi?

"Konunun içine bir de şarkı girmişti." demiştim ya, az sonra anlatacağım bu müzik olayını doğrulatamamış, o nedenle de bugüne dek yayınlamamıştım. Çünkü böyle bir olayın belgesinin olmaması bence mümkün değil. Son günlerde biraz da yanlış bilgilerle çerçevelenerek kullanılmaya başlandığı için kısaca da olsa söz etmek şart oldu. Tekrarlıyorum, doğrulanmamış bir bilgidir ve elinde belge olan biri varsa tarih adına bunu ortaya çıkarması gerektiğini duyurmak amacıyla konu etmekteyim.

VATANINA ÂŞIK BİR CUMHURBAŞKANI
Atatürk, günümüzde sıkça tanık olduğumuz; kamu kaynaklarını cebine indiren, dilediğine peşkeş çeken, ülke topraklarını hiç kimseye sormadan başka ülkelere armağan eden yönetici tiplemesine benzemezdi. Öz maaşı dâhil her şeyini vatan ve milleti için harcardı. Örneğin, halkına armağan ettiği "Atatürk Orman Çiftliği" gibi... Günümüzdekilerse yalnız kamunun değil, onun kamuya bıraktığı terekesini de sağa sola peşkeş çekmekteler. Kamununsa gıkı çıkmıyor. Böyle kamuya tabii ki böyle baş olacak!

Doğrulatamadığım "müzik" konusuna gelince...
Rivayete göre atam Atatürk,; İstanbul'un uluslararası kabul görmesi için yeterli kalitede bir beste yapılmasını ve zirvedeki bir pop grubunun seçilerek, o eserin dünyaya duyurulmasını istemiş. Bunun için gerekli tüm masrafları, bugünküler gibi; örtülü, örtüsüz, kayıtlı, kayıtsız ödeneklerden değil öz maaşından ödemiş. Bu şarkının adıysa "Constantinople değil İstanbul" yani "İstanbul Not Constantinople" imiş. Aman aman, "rivayete göre" dediğimi sakın unutmayın. Rivayet!

Atatürk'ün, vatanı için her şeyi yapabileceği gerçeğinden yola çıkarak "Olabilir, çünkü çağının önünde giden akil insanlardan biri belki de birincisidir." şeklinde düşündüğümü itiraf etmem gerek ama bu söylenti maddi hatalarla dolu. Zamandan, orkestranın adından, o zamanlar pop grubu tabirinin kullanılmamasından, iki farklı şarkının birbiriyle karıştırılmasından tutun da bu konuda alınan kararların; başlangıç, gelişme ve sonuç aşamalarında gönderilen eylem raporlarının; hatta ödeme makbuzları gibi belgelerin olmaması açıklanabilir bir durum değil.

Bu belgesiz öykü kimin kaleminden çıktıysa şu sözleri tarih sayfalarına yazdıran atasına haksızlık ettiğini de bilmelidir:
- Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir hâl alır.
- Tarih hayal mahsulü olamaz. Biz daima hakikati arayan ve buldukça, bulduğumuza inandıkça ifadeye cüret gösteren insanlarız.
- Tarih, gerçekleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır.

ISTANBUL NOT CONSTANTİNOPLE
Istanbul Not Constantinople, "Paul Whiteman and His Orchestra" tarafından 1928'de plağa alınan "Constantinople" adlı şarkıya cevaben yapılmış bir eserdir. İstanbul'un Constantinopolis olmadığını dünyaya öğreten şarkıdır. Sözleri; "Red Sails in the Sunset, My Prayer, Harbour Lights" gibi ölümsüz eserlere imza atan Kuzey İrlandalı şarkı sözü yazarı James (Jimmy) Kennedy'e, bestesiyse ABD'li ünlü kompozitör Nat Simon'a aittir.

Yapım yılının 1928, 1930 ve hatta 1953 olduğunu iddia eden kaynaklar var. Bence en mantıklısı 1928, ikinci şıksa 1930'dur. Bir şarkıya verilecek cevabın, piyasaya çıkışından sonra en hızlı şekilde gönderilmesi gerekir. İşin raconu budur. 17 Mayıs 1928'de piyasaya sürüldüğüne göre, cevabının da 1928'in kalan ayları, hatta en geç iki ya da üç ay sonra verilmiş olması gerekir. Hadi o olmadı diyelim, bence yine de geç ama son seçenek 1930'dur.

1953 iddiasına gelince... Modası geçmiş, dillerden düşmüş bir şarkıya cevap yazsan ne olur, yazmasan ne! Üstelik, 1953 yılında, "C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E." şarkısını ve o şarkının bir zamanki popülaritesini hatırlayanların kalıp kalmadığı, kalsa bile verilecek cevabın bunca yıldan sonra cazip gelip gelmeyeceği meçhuldür. "The Four Lads"in, "Istanbul Not Constantinople"yi plağa aldığı yıl 1953'tür. Şarkının bu tarihten itibaren listelerde yükselerek tüm dünyada zirve yapması, iddia sahiplerini yanıltmış olabilir.

Sözünü ettiğim Kanadalı "The Four Lads" önemli bir gruptur. 1953, 55 ve 56 yıllarında milyonlarca satan plakları nedeniyle beş altın plak almıştır. İlk altın plaklarını kazandıkları eser, "Istanbul Not Constantinople" olmuştur.

Şarkıyı, çocukluğumdan bu yana, "The Four Lads", Bing Crosby-Ella Fitzgerald İkilisi, Caterina Valente, Dario Moreno, Renato Carosone, Sevinç Tevs ve They Might Be Giants" dâhil çok sayıda sanatçı, vokal grubu ve orkestradan dinledim. Ellili yıllarda ve altmışların başında o kadar çok çalınırdı ki sözlerini farkına varmadan ezberlemiştim. Bunlar benim hatırladıklarım. Bir de araştırarak adlarını bulduklarım var:
Ac Rock "Akapella olarak, İstanbul adıyla", Belmont Playboys "Enstrumantal ve İstanbul adıyla", Bette Midler, Bruno and The Gladiators, Cacka Israelsson ile Systrarna Rosenblom "İsveççe sözlerle", Edmundo Ros, Frankie Vaughan, Harvard Din and Tonics, Jacques Hélian et Son Orchestre "Fransızca sözlerle ve Istamboul adıyla", Joe Fingers Carr and His Ragtime Band "Lou Busch", Lee Press-on and the Nails, Oscar Aleman "Estambul adıyla enstrumantal olarak", Ota Čermák, PJ Harvey "Let England Shake adlı şarkının içine katarak", Santo and Johnny, Ska Cubano, Terrance Zdunich, The Duke's Men of Yale...

Sosyal ağlarda dolaşıp duran ve "a'dan z'ye" aynı kaynaktan yayıldığı belli olan yazılarda, Paul Whiteman'ın esprilerle süslenmiş "C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E." adlı şarkısı tümüyle yanlış ifadelerle "Istanbul Not Constantinople"yle özdeşleştirilmiştir. Yiğidin hakkı yiğide, Jimmy-Not-Lads üçlüsünün hakkı da Jimmy, Nat ve Lads'a...

C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. ile Istanbul Not Constantinople'nin orijinal sözlerini yazının bitiminden sonra, aşağıya kaydedeceğim. Hâlâ bazı belgesel ve televizyon dizilerinin yıldızı olmaya devam eden "Constantinople Değil İstanbul"la ilgili yazacaklarım şimdilik bu kadar. İleride aynı konuya döner miyim bilemiyorum. Olayların gelişimine bağlı...

Bunca cümleden sonra zengin kalkışı yapacağım. Kusura bakmayın.
Yeniden görüşebilmek umuduyla...
Günay Tulun 



ISTANBUL (NOT CONSTANTİNOPLE)
Istanbul was Constantinople / Now it's Istanbul not Constantinople / Been a long time gone / Old Constantinople's still has Turkish delight / On a moonlight night. Every gal in Constantinople / Is a Miss-stanbul, not Constantinople / So if you've date in Constantinople / She'll be waiting in Istanbul. Even old New York was once New Amsterdam / Why they changed it, I can't say / (People just liked it better that way). Take me back to Constantinople / No, you can't go back to Constantinople / Now it's Istanbul, not Constantinople / Why did Constantinople get the works? / That's nobody's business but the Turks'. Istanbul!! / Istanbul! Even old New York was once New Amsterdam / Why they changed it, I can't say / (People just liked it better that way). Take me back to Constantinople / No, you can't go back to Constantinople / Now it's Istanbul, not Constantinople / Why did Constantinople get the works? / That's nobody's business but the Turks'. Istanbul! 

C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. 
C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. / Constantinople. / Brrrrrrrrow, / Mr No-one No-one was the teacher in a school giving a lesson one afternoon. / Little Tommy Tomkins was the dunce and what a fool, / Didn't know which was the sun or moon. / Brrrrrrow, / Teacher said to Tommy Tomkins well, / See if you can sing this while you spell, / Constantinople. C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. / Constantinople. / It's as easy to say as saying your A – B – C. / C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. / Show your flock now try your luck and sing it loud with me, / Constantinople. / C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. / C.O.N.com.S.T.A.N.T.I.N.tense.O.P.L.E. / Ah hah hah hah, Harry, what is this city your talking about, / What is this city I'm talking about? / Yes? / Constantinople. / Ah how do you spell it? / How do I spell Constantinople? / Yes. / Huh, I guess I'm talking about Rome./ Ah what a lad your spelling's bad, I'll give you your alphabetty. A – B – C – D – E – F – G. / H – I – J – K – L – M – N. / O – P – Q – R – S – T – U. / V – W – X – Y – Zee, / Etcetera. / It should not be so hard to spell correctly, / Since I made you learn your alphabetty. / Constantinople. / Constantinople. / Constantinople, / C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.pop.L.E...