CIZIRTILI 45′LİKLER: NOSTALJİK BİR DÖNÜŞÜM [İdil Tulun-Günay Tulun]


Nostalji denince de hepimizin aklına ilk gelen, müziktir nedense...
Elvis Presley'le Tom Jones sohbet anında
Yaşadığımız geçmişin; dilden, gönülden düşmeyen şarkılarıdır nostalji...

Bazı şarkılar, zamanının popüler kültürü içinde dinlenir, sonra yok olup gider. Bazıları ise ilk günkü popülerliğini asla kaybetmez. Onlar gönüller tarihinin altın sayfalarında yaşar hep...

O günlerin gençleri, eski plakları şimdilerde dinlerken, hangi anıları canlanır acaba?
Hangi anılarını silmek hangisini yeniden yaşamak isterler?
Günün gençleri o şarkılar karşısında neler hisseder?
Bunları öğrenmek ne ilginçtir kim bilir?

İnsanı, yaşadığı günden çekip kopararak geçmişe götüren NOSTALJİ!
Nelere kadirsin sen!
Hiçbir zaman makinesi boy ölçüşemez seninle...

Şunları bile yazarken, geçmişin küçük bir bölümünden; 60'ların sonuyla 70'lerden anlatılanlar geçiyor gözlerimizin önünden. İşte, dünyada ve Türkiye’de 68 kuşağı yılları, Ernesto Che Guevara’nın ölümü, Sorbonne Üniversitesi öğrenci isyanları, Deniz Gezmiş, Hippiler, Woodstock...
33 1/3 Devirli Plak

Bu olayların etkisiyle 60’ların sonları, 70’lerin başlarında doğan tüm akımların; modayı kökten değiştirmesi de ilginç. Mini eteklerden maksilere geçiş, yeniden canlanan İspanyol paçalar, maksi modasını takip eden bayanların başlarına taktıkları mavi berelerle ünlü haydut çift Bonnie ve Clyde’a özenerek onların kıyafetlerini taklit etmeleri, derken midinin vizyona girişi..
Hani bugünlerin tuhaf söyleyişiyle "ilginç ötesi"ymiş çok şey...

Peki dünyadaki gelişmeler müziği nasıl değiştiriyor, o günlerin gençleri neler dinliyordu diye merak ettiniz mi hiç? Biz ettik, araştırdık ve sizlerle paylaşmak istedik.

Bir kısmınızın "Aman!" deyip geçeceğini bir kısmınızın ise "aşağıdaki satırlara takılıp kalacağını" görmek mümkün buradan.
Hadi birlikte bakalım.
Neler dinlenirmiş o günlerde?

İşte, meraklısına; 18 Kasım 1970 tarihli, bulunması zor bir doruktakiler listesi...
Tam arşivlik.

UZUN ÇALARLAR: DORUKTAKİ 10
1. Tom - Tom Jones
2. Woodstock - Orijinal Film Müziği
3. Credence Clearwater Revival - C.C. Revival
4. Moog Espana - Moog Sid Bass
5. Alive Alive O - Jose Feliciano
6. We Made it Happen - Engelbert Humperdinck
7. Led Zeppelin II - Led Zeppelin
8. Golden Greats - The Ventures
9. Let It Be - Beatles
10.Iron Butterfly Live - Iron Butterfly

45 Devirli Plak
45'LİK PLAKLAR: DORUKTAKİ 30
1. Dağlar Dağlar - Barış Manço
2. Söyle Sazım - Fikret Kızılok
3. In The Summertime - Mungo Jerry
4. Sympathy - Family Dog
5. Damarımda Kanımsın - Neşe Karaböcek
6. War - Edwin Starr
7. Let Me - Jimmy
8. I Who Have Nothing - Tom Jones
9. Hasret - Tanju Okan
10. Get Out Of The Kitchen - Peter Gordeno
11. Meçhul - Erkin Koray
12. A Song of Joy - Miguel Rios
13. Tello - Modern Folk Üçlüsü
14. Ma Fille On Va e Marier - Diane et David
15. Mama Told Me - Three Dog Night
16. Get Ready - Rare Earth
17. Seyid Osman - Dönüşüm
18. Let Me Bring You Up - Ron Dante
19. Kendim Ettim Kendim Buldum - Cem Karaca
20. Sevemedim Karagözlüm - Handan Kara
21. Who’ll Stop The Rain - Credence Clearwater Revival
22. I Want to Take Your Higher - Ike and Tina Turner
23. Avare Âşık - Erol Büyükburç
24. Vakit Yok Gemi Kalkıyor Artık - Metin Ersoy
25. Vehicle - Ides Of March
26. El Condor Pasa (If I Could) - Julie Felix
27. I.O.I.O - Bee Gees
28. Old Italian Serenade - Tony Christiani
29. Gözüm Sende - Handan Kara
30. Never Marry a Railroad Man - Shocking Blue

Listelerdeki Kaynaklar:
Disko Papağan (Eskişehir), Galeri Böcek (Laleli-İstanbul), Hey Dergisi
(Türkiye), İstanbul Plak (Kadıköy-İstanbul), Karakedi Plakevi (Beyoğlu-
İstanbul), Lale Plak (Tünel-İstanbul), Sahibinin Sesi Plakları (Sirkeci-
İstanbul), Zuhâl Plakevi (Çemberlitaş-İstanbul)...

 İdil Tulun    Günay Tulun

O ZAMANLAR [İdil Tulun-Günay Tulun]


Woodstock 1969
 Cızırtılı 45'liklerle ilgili yazımızı okuduktan sonra, bazı dostların  aklına;
 "
O günlerde ülkemizde neler oluyor, bu arada insanlar hangi tür müzikle haşır  neşir oluyordu?" sorusu takılmış.
 Tıpkı bizim gibi... 

 Biz de ABD-Việt Nam Savaşı'nın, Kıbrıs'ı kendi toprakları  arasına katmak  amacıyla darbe yapan Yunanistan'ın bu  darbesini etkisiz  kılmak ve zulüm  gören soydaşlarını  kurtarmak için uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde  Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkışının, ABD'nin ülkemize ambargo  uygulamasının,  dünyanın en güçlü monarşilerinden biri olan İran'ın başındaki Şah Rıza  Pehlevi'nin  bir çırpıda  devrilmesinin, bundan kısa bir süre sonra çıkacak olan  İran- Irak Savaşı'nın fazlaca duyulan ayak seslerinin, bitmek tükenmek  bilmeyen öğrenci olaylarının, her gün birkaç gencin sağ-sol kavgasında  birbirine kıymasının, çeşitli anarşik olayların, askerî yönetimlerin ve  devalüasyonlarla dolu bir ortamda yaşamanın sıkıntıları arasında "İnsanımız 
 o günlerde neler dinlermiş?" diye düşünüp dururuz bazen. 

Bugüne kadar da "ilk fırsatta bir araştıralım" der, sonra; günlük işlerin yoğunluğu içinde, bu konuya ayıracak zaman bulamazdık. 
Bu kez bulduk o fırsatı ve başladık araştırmaya...
Sonuç gerçekten de ilginç.
Vardığımız sonuç desek daha doğru olur.

Bugün ilk duyduğumuz anda hemen dikkatimizi çeken, hepsi birbirinden güzel eserler o günlerin ürünleriymiş meğer. O günlerin Türkiye'sinde yaşanan müzik zevk ve bilinci, bugünkü düzeyin çok çok üstündeymiş.

Hadi gelin, hep birlikte dönelim o günlere... 
Hem de bu yazı için, en zayıf listelerden birinin yayınlandığı 2 Aralık 1970 gününü ele alarak... 
Bundan 40 küsur yıl önce o kargaşa günlerinde insanlar neler dinler, listeler bize neler anlatır diyerek giriyorum konuya... 
Doruktakiler:Karaca-Manço

Klasik müzik plakları listelerin ilk sıralarında yer alamasa da bayağı bir satış rakamına ulaşmaktaymış. 

Klasik müzik tarzında yapılmış eserleri "Batı Müziği"ne adapte eden Arjantinli ünlü kompozitör Waldo de Los Rios'un kamçıladığı plak piyasası; Paul Mauriat, James Last, Raymond Lefevre gibi büyük orkestraların aranje ettiği bu tür parçalarla şaha kalkmış. Bu arada Waldo de Los Rios Orkestrası'yla Beethoven'un 9. senfonisi Ode To Joy'u "A Song of Joy" adıyla plağa okuyan Miguel Rios ve ardından İnci Avcıları'ndan bir aryayla Marcus, bu tür müziği iyiden iyiye sevdirmiş bizlere... Geçmişte de Alexander Borodin'in "Prens İgor Operası'ndan Poloveç Dansları"nı Vic Damone, Perry Como, Dario Moreno gibi sanatçılar "Stranger In Paradise" ismiyle dünyaya sunmuş; Joaquín Rodrigo'nun ünlü gitar konçertosunu Richard Anthony "Aranjuez Mon Amour", Alpay'sa "Esterella del Mar" adıyla plak yapmışlardı. Bu ve buna benzer çok sayıda eser, bu tür müziğe iyiden iyiye aşina olmamızı sağlamıştı.

Türkiye radyolarının çok eski yıllardan beri sürdürdüğü her türlü müziğe yer veren anlayışını da yabana atmamak, hatta kutlamak gerek.

1970 yılının Aralık ayı başında, müzik çevrelerinde, en fazla şunlar konuşulmuş:
"Anadolu Pop"un yükselişini gümbür gümbür sürdürmesi... Cliff Richard’ın sanat hayatında 13. yılını dolduruşu... Cat Stevens’ın unutulmaz eseri "Lady D’arbanville"in çıkışı... İngiltere’nin dört büyük müzik festivali "Bath, Plumpton, Yorkshire ve Isle of Wight"ın yükselen ünü... "Woodstock"ın; özlenen, sabırsızlıkla beklenen bir festival kimliğine bürünmesi... Festivallerde Deep Purple’ın binlerce kişiyi çılgına döndürüşü... Cem Karaca’nın "İlk Öğrendiğim Şarkı Johnny Guitar, ilk sevdiğim kız Suadiyeli Nesrin” sözleri...

2 Aralık 1970 günü listelerde gezinenlerse şunlar: 

YABANCI UZUN ÇALARLAR: DORUKTAKİ 10
1.Tom - Tom Jones
2.Moog Espana - Moog Sid Bass
3.Woodstock - Orijinal Woodstock Müziği
4.Credence Clearwater Revival - C.C.Revival
5.Alive Alive O - Jose Feliciano
6.We Made It Happen - Engelbert Humperdinck
7.Let It Be - Beatles
8.Golden Greats - The Ventures
9.Led Zeppelin II - Led Zeppelin
10.Ajda Pekkan - Ajda Pekkan


TÜRK MÜZİĞİ UZUN ÇALARLARI: DORUKTAKİ 5
1.Emel Sayın
2.Zeki Müren
3.Müzeyyen Senar
4.Behiye Aksoy
5.Yaşar Özel


TÜRK MÜZİĞİ 45'LİKLERİ: DORUKTAKİ 20
1.Yarım Kalan Aşk - Behiye Aksoy

2.Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim - Güzide Kasacı
3.Unuttun Beni Zalim - Zeki Müren
4.Arım, Balım, Peteğim - İsmet Nedim
5.Sevemedim Kara Gözlüm - Şükran Ay
6.Aşkın Kanunu - Emel Sayın
7.Ömrümce Adım Adım - Mustafa Sağyaşar
8.Vicdan Azabı - Orhan Gencebay
9.Sevenler Mesut Olmaz - Orhan Gencebay
10.Bir Fincan Kahve - Şükran Ay
11.Kıskanırım - Gönül Akkor
12.Uykuda mısın Sevgili Yârim? - Nebahat Yıldız
13.Ömrümce Adım Adım - Ziya Taşkent
14.Bir Fincan Kahve - Nuri Sesigüzel
15.Ne Senin Aşkına Muhtaç - Gönül Yazar
16.Açık Bırak Pencereni - Yaşar Özel
17.Aşkımı Süpürmüşler - Sokak Çocuğu Ali

18.Asmam Çardaktan - Özay Gönlüm
19.Emmioğlu - Nuri Sesigüzel
20.Son Ümidim de Bitti - Mustafa Sağyaşar


Listelerdeki Kaynaklar:
Disko Papağan (Eskişehir), Galeri Böcek (Laleli-İstanbul), Hey Dergisi
(Türkiye), İstanbul Plak (Kadıköy-İstanbul), Karakedi Plakevi (Beyoğlu-
İstanbul), Lale Plak (Tünel-İstanbul), Sahibinin Sesi Plakları (Sirkeci-
İstanbul), Zuhâl Plakevi (Çemberlitaş-İstanbul)...

 İdil Tulun  Günay Tulun

MEDYANIN DÂHİSİ OKAN BAYÜLGEN [İdil Tulun]



Okan Bayülgen!
Tüm cesaretiyle medyayla dünyanın gittiği yönleri izleyicilerine göstermeye devam ediyor.


Dehası, kültürü ve öngörüleriyle sürekli birilerinin hedefinde kalan Bayülgen; medyamıza kazandırdığı değişim ve yeniliklerin yanı sıra, bir o kadar da sosyal mesajlar vererek televizyon izleyicileri üzerinde "farkındalık" yaratıyor.
Sosyal, psikolojik ve ekonomik konulara; izleyicisiyle "empati" kurarak değiniyor. Şöhretin ona sağladığı kitle çekim gücünü, topluma faydalı olacak şekilde kullanıyor.

Yeni bilgiyi kavrayıp özümsemek hele hele karşı tarafa özümsetmek bir hayli zordur.
Bu bilgileri, yaptığı, "Muhabbet Kralı" ve "Muhallebi Kralı" gibi önemli programlarla akılda kalıcı bir biçimde ve oldukça keyifli bir sohbet havasıyla sunuyor bizlere...

Bilginin, büyük bir haz duyularak birilerine aktarılması, karşı tarafın da bunu aynı haz ve heyecanla alıyor olması, muhteşem bir olay.
Entelektüel birikime sahip olup da paylaşmaktan kaçınanlara, edindiği bilgileri topluma sunması yolunda kapılar açıyor, ortamlar yaratıyor.
Bilgi cimrilerine, edindikleri bilgiyi mezara götürüp orada börtü böcekle paylaşmaları yerine; insanların hizmetine açmaları yolunda zorlayıcı örnekler veriyor.

Açılan bu insani yolda yürümek yerine, onun zekâ ve başarısını inkâr için her türlü bencil davranışı sergileyen, hakkında atıp tutan bazılarına ve eskisinden daha sıkıcı bulduklarını ilan eden antibayülgenistlere rağmen, Okan Bayülgen gittikçe büyüyor.

Bugün, TV 8'in vazgeçilmez bir kanal hâline geliş nedenidir Okan Bayülgen.
İnanıyorum ki, yarınların gerçek medya kralı da o olacaktır.
Yaratıcılığı ve başarısı ortada... Kendilerinden daha iyi olduğu için kıskananlar, rekabetin çirkin silahlarıyla karşı koymak isteyenler, nedensiz yere köstek olmak isteyenler, o pes edip bırakmadıkça başarılı olamayacaklar.
Görünen köy öyle söylüyor bize...

Hâlâ onu "telefonları yüzümüze kapatan ukala" olarak görenlerin, ön yargılarını bir kenara bırakıp, özellikle hafta içi yayınlanan; "Muhabbet Kralı", "Muhallebi Kralı ve "Kral Çıplak" programlarını izlemelerini öneriyorum.

Ukala bulanlar için bir hatırlatmam var:
"Bilgiyle kültür, gerçek ve en büyük zenginliktir ama yanında sevilmemeyle yalnızlığı da getirir."

Bu yazıyı, "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait sitelerden biri için geçen ay yazmıştım. İlginçtir, üzerinden fazla zaman geçmeden, haklılığım kanıtlandı. Diğer site ve bloglarında da yayınlamak için güncelleme ya da ekleme yapmak isteyip istemediğimi sordular. Bir iki küçük sözüm olacak tabii...

Okan Bayülgen, televizyonlarda ilk görünmeye başladığında lisedeydim. O zamandan beri, kendisini izlemeden yorum yapanlara karşı hep savunmacı ve açıklayıcı bir tablo çizdim. Nihayet anlayabildim ki savunmam gereksizmiş. Gerçekleri görmek istemeyenin körlüğünü giderecek yolu kim bulabilmiş ki?

Bayülgen'in yaptığı programlar her çeşit insan profiline hitap etmiyor, etmemesi de çok mantıklı. 
Bu bir birikim bir tarz bir bakış açısı meselesi.
Farklı bir çizgi... 
Ama zaten öyle değil midir?
Bir kitap, müzik, bir film bir felsefe bir yaşam tarzı veya bir programın formatı herkes tarafından aynı bakış açısıyla değerlendirilemez; sevilemez.
Böyle bir şeyi beklemek yersiz olur.
Bence en doğru hüküm şudur:
Beğenmeyen okumaz, dinlemez, izlemez!

Öğrenciler, öğretmenler, çalışıp işe geç gidenler, çalışmayıp iş arayanlar, gece oturup gündüz uyuyanlar, evliler, bekârlar, atananlar, atanamayıp iş için sınava çalışanlar, emekliler, meraklılar, bilgiye açlar, entelektüeller, yalnızlar, uykusuzlar kısaca tüm izleyenler; yaz gelmesin, program tatile girmesin, devam etsin diyenler şimdi şok içinde: "İki hafta boyunca Okan yok! Akşamlar nasıl geçecek?" diyorlar.

Doktor olan eşinin zorunlu hizmeti için İstanbul dışına giden ve atanamayan öğretmen arkadaşım bu sabah bana "İki hafta 'Kraliyet Ailesi' yok, nasıl geçecek zaman?" diye sordu. Cumartesi gününden beri, bulunduğum her dost meclisinde, "Okan İki hafta yokmuş!" diye üzüntüler dile getiriliyor.
Twitter'daki yorumlarda da görüldüğü üzere...

Ancak ortadaki bu haksızlık gerçekten bir an önce düzeltilmeli.
Futbol yorumcularının küfür sayılmadığını söyledikleri, hakemlerinse artık gülüp geçtiği; yabancı dildeki argo bir sözcük için, bu şiddette ceza da neyin nesi?

Hadi, diyelim ki ortada gerçek bir suç var. 
O zaman cezasının da suçun işlendiği programla sınırlı kalması gerekmez mi?
"Kraliyet Ailesi" haftanın beş günü beş ayrı program yapıyor.
Bu iki haftalık ceza ile diğer dört farklı program neden kurban ediliyor?
Bunun, Ali'ye kızıp da Veli'yi dövmekten farkı ne?



İdil Tulun

LILI MARLEN ÖYKÜSÜ [Mete Esin]


Bir tekrar yazısıdır
Hans Karl Hermann Gottfried Leip veya kısa adıyla 
Hans Leip… 22.09.1893’te Hamburg’da doğmuş bir Alman şairi, roman ve hikâye yazarıdır. 1915’te asker sıfatıyla katıldığı Birinci Dünya Savaşı’nda, Marlen ismindeki genç hemşire kızla tanışmıştır. Ancak, kendisinin bundan öncesinde Lili isimli kızla da gönül birliği olmuştur.

Hans Leip, geleceğin bir şair ve yazarıdır ya... Bunun idmanlarına asker ocağında başlamıştır ki, daha orada bu iki aşkını aynı isim ve kimlik altında birleştirip şiire çevirmiştir.

Leip’ın Lili Marlen dediği şiirde, genç bir kadınla onun asker sevgilisi anlatılmaktadırlar. Şiirin gerçek kahramanlarıysa, elbette ki kendisi ve o iki sevgilidirler. Şu var ki...


Dediğimiz üzere, iki ayrı sevgili, şiirde bire indirgenmişlerdir! 
Kışla, kapı, fener gibi sözlerle başlayan şiir, oldukça duygulu ve etkileyicidir.Hans Leip 1936
Tam adı Norbert Arnold Wilhelm Richard olan Norbert Schultze de, 26.01.1911’de Braunschweig’da doğmuş gene bir Alman bestecisidir. 

Bu ikilinin ortaya koyacakları dünya ölçeğindeki kompozisyonun üçüncü kişisi, o boğuk ve buğulu sesiyle Lale Andersen adındaki bir tiyatro oyuncusu ve şarkıcı kadın olacaktır. Lale Andersen Bremerhaven’de doğmuş (23.03.1905) olup, Danimarka’yı çağrıştıran soyadına rağmen o da bir Alman’dır.

Bunlardan ilk ikisinin yolları 1938 yılında kesişmiş ve Hans Leip’in Lili Marlen şiirinin bestesi üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Beste tamam olunca sıra bunun 
icrasına gelecektir. Şair ve besteci, Lale Andersen’le işte bu noktada buluşmuşlardır. 

Besteyle icrasının 1941’e kadarki macerası farklı-farklı yazılmaktadır. Tezlerden birine göre başlangıç hüsrandır. Başka bir teze göreyse, daha başlarda yedi yüz bin satmış bir plak söz konusudur ki, sonraki gelişmelere bakılacak olursa bunun doğru olması gerekmektedir. Diğer yandan da Alman Hükûmeti cephelerdeki askerlerin morali için bir beste düşünmektedir. Özellikle, Libya-Mısır çölünde savaşan Erwin Rommel ordusu için…
Liese-Lotte Helene Berta Bunnenberg [Lale Andersen] [Fotoğraf: Günay Tulun Arşivi]
Play
Ayrıntılardan arınıp devam edersek, Belgrad’dan yayın yapan Alman askerî radyosu 1941’de besteyi bir çalmıştır ki, dost-düşman âdeta ayağa kalkmışlardır! 
Böyle bir güfte ve onun duygu örülmüş bestesi, askerlerin savaş şevkini kıracak diye, derhâl harekete geçen Alman Hükûmetince yasaklanmak bile istenmiştir. Ancak… Uyguladığı üstün savaş stratejisiyle büyük başarıları imzalamış ve bugün hâlâ “Çöl Tilkisi” diye anılan bir general Erwin Rommel vardır. Askerlerinin duygularına tercüman olup, Hükûmeti’nin kararına, bizzat ve derhâl karşı çıkmıştır. Sonuçta, Lili Marlen yayımlanmaya devâm olunmuştur.
Lale Andersen ve Lili Marlen Anıtı [Fotoğraf: Günay Tulun Arşivi]
Olayın sonrası daha da ilginçtir. İlk yayının ardından Alman cephesi şöylesi bir dalgalanmıştır. Artık, her asker şarkıda biraz kendini 
bulmaktadır. Cephedeki Alman askerleri, yayın sırasında durup Lili Marlen’i dinlemekte, sonra kaldıkları yerden savaşa devam etmektedirler! Peki, yalnız Almanlar mı?.. Müttefikler de aynen böyle!.. Müttefik askerleri, biraz marş, biraz vals ritmindeki Almanca şarkının sözlerini anlamasalar da son derecede yumuşak ve hazin bir ilahî, âdeta oratoryo karşısında ilgisiz kalamamışlardır.

Mesela… Bir gün, Alman siperlerinde savaşa ara verilerek Lili Marlen dinlenirken, hemen karşıdaki İngiliz siperlerinden bozuk Almanca’sıyla bağıran asker şunları söylemiştir: "Heeey, radyonun sesini biraz açsana!" 


Bundan sonra da, İngiliz Hükûmeti gerçeği kabul etmek zorunda kalmış, güfteyi İngilizce’ye çevirtip, onlar da ayrıca yayına başlamışlardır! Savaşın sonlarına kadar, her iki cephede ve her gün bir düzen içinde bu şarkı dinlenmiştir. 

Güftesi tam elli dile çevrilmiş melodi, sonraki bir dönemde, gene bir Alman olan Hollywood sanatçısı Marlene Dietrich’le de özdeş olmuştur. Filmleri yapılmış, bir süre de böyle gündemde kalmıştır. 
Norbert Arnold Wilhelm Richard [Norbert Schultze] [Fotoğraf: Günay Tulun Arşivi]
Daha önce, dünya müzik târihine kesin damgalarını vurmuş olan Almanlar, sanki, kendilerini bir de böyle ortaya koymuşlardır. Nitekim, Lili Marlen melodisi daha sonra dünya müzik klasiklerinden biri olacaktır. 

Hans Leip, doksan yıllık bir ömrün sonunda 06.06.1983’te İsviçre-Früthwilen’de, Norbert Schultze de doksan bir yılın sonunda, 14.10. 2002’de Almanya-Bad Tölz’de hayatlarına veda etmişlerdir. Üçüncü kişi Lale Andersen ise, yakalandığı kanser sebebiyle çok daha erken tarihte (23.03.1972) hayattan ayrılmış bulunmaktadır. 

Maria Magdelene Dietrich von Losch, yani Marlene Dietrich’e gelince... 12.12.1901’de Berlin’de doğup, 06.05.1992’deyse Paris’te ölmüştür.
O dahi, doksan bir yıl gibi hayli uzun bir ömrü yaşamıştır.

Lili Marlen, Lili Marlen, Lili Marlen…
O bir hatıradır ki, yetmiş yıl önce kendisini yaratanlar ve şöhrete kavuşturanlarla birlikte hâlâ yaşamaya devâm etmektedir.

Dünya durdukça da etmek üzere!


Lale Andersen Anıtının Kitabesi [Fotoğraf Günay Tulun Arşivi]Sonradan değişik sanatçılar tarafından yorumlanmış çok sayıda 45 devirli plağı basıldı ama hiçbiri, Lale Andersen'in bugün "Taş Plak" olarak adlandırdığımız 78 devirli plağı kadar geniş kitleleri etkilemedi. Çünkü o eser okunduğunda yıl 1939'du ve dünya bir deli yüzünden birbirine girmiş, savaşmaktaydı. Plakta çalan orkestra: Bruno Seidler Winkler Ges m. Orkestrası [Fotoğraf Günay Tulun Arşivi]Sonradan değişik sanatçılar tarafından yorumlanmış çok sayıda 45 devirli plağı basıldı ama hiçbiri, Lale Andersen'in bugün "Taş Plak" olarak adlandırdığımız 78 devirli plağı kadar geniş kitleleri etkilemedi. Çünkü o eser okunduğunda yıl 1939'du ve dünya bir deli yüzünden birbirine girmiş, savaşmaktaydı. Kapağını gördüğünüz plakta çalan orkestra: Bruno Seidler Winkler Ges m. Orkestrası [Fotoğraf Günay Tulun Arşivi]


Mete Esin [Yazar]
Günay Tulun [Fotoğraflar, orijinal sözler, müzikal yayın, kayıt]

LİLİ MARLEN [Orijinal Sözler]
Şarkının Gerçek Adı: “Das Mädchen unter der Laterne”
Almanca Orijinal Sözleri Yazan: Şair Hans Leip – Şiirin Yazıldığı Yıl: 1915
Besteci: Norbert Schultze – Plak Kaydı: Electrola - Solist: Lale Andersen
Vor der Kaserne, 
Vor dem großen Tor,
Stand eine Laterne
Und steht sie noch davor.
So woll'n wir uns da wiederseh'n,
Bei der Laterne woll'n wir steh'n,
Wie einst, Lili Marleen.
Unsere beiden Schatten
Sah'n wie einer aus,
Daß wir so lieb uns hatten,
Daß sah man gleich daraus.
Und alle Leute soll'n es seh'n,
Wenn wir bei der Laterne steh'n,
Wie einst, Lili Marleen.
Schon rief der Posten:
Sie blasen Zapfenstreich,
Es kann drei Tage kosten!
Kamerad, ich komm' ja gleich.
Da sagten wir Aufwiederseh'n.
Wie gerne wollt' ich mit dir geh'n,
Mit dir, Lili Marleen!
Deine Schritte kennt sie,
Deinen schönen Gang.
Alle Abend brennt sie,
Doch mich vergaß sie lang.
Und sollte mir ein Leid gescheh'n,
Wer wird bei der Laterne steh'n,
Mit dir, Lili Marleen!
Aus dem stillen Raume,
Aus der Erde Grund,
Hebt mich wie im Traume
Dein verliebter Mund.
Wenn sich die späten Nebel dreh'n,
Werd' ich bei der Laterne steh'n
Wie einst, Lili Marleen!