AVATAR'I KAHRAMAN MİTOSU ÜZERİNDEN OKUMA DENEMESİ [Korhan Gencay]

Öncelikle, bu değerlendirmeye tam bir karşılaştırmalı monomitos okuması beklentisiyle bakılmamalıdır. Çeşitli kaynaklarda bahsi geçen tipte, madde madde karşılaştırmalı mit ve film senaryosu örneklerine rastlamak mümkündür. Bu yazı kurgusal karşılaştırmalardan çok, benzer özelliklerin tek bir mitolojik senaryo üzerinden okuması ve ele alınması üzerinedir.

Avatar
filminin başrolündeki, kahramanımız olan Jake Sully karakteri (Daha sonra düşmanı ya da çelişkilerini alt ederek, her iki dünyaya da hükmedecektir) bir erkek figürdür. Aynı zamanda da bir askerdir. Bir çok mitostan alışık olduğumuz bir tavır, kahraman-hükmedecek olan erkek. Erkek, gerek kas gücü, gerekse "kadın"lığı anlayabildiği takdirde (eğer başarabilirse) edindiği üstünlük düşünüldüğünde idealize edilebilmesi kolaylaşan cinstir. Mitosların kahramanlarının genelde erkek olmalarının en büyük sebeplerinden biri budur. Kahramanımızın engelli olması da bir tesadüf değildir. Henüz gerekli olgunluğa ve yetiye ulaşmamış ruhu –ve kişiliği -temsil eder. Fakat kahramanımızda macerayı (kahramanın serüveni) yaşamak için gerekli olan cesaret ve vazgeçmeme özellikleri vardır. Bu, bize mitlerin verdiği temel öğütlerden biridir: Karşındaki zorluk ne denli büyük olursa olsun, sorunla yüzleş; sen vazgeçmezsen, hayat da senden vazgeçmez ve karşına yeni fırsatlar çıkabilir. Kahramanımız, tıpkı diğer monomitos kahramanları gibi bir arayış içerisindedir. Ne yaşayacağını bilmez ama büyük bir şeyler olacağını bekleyen bir havası vardır. Jake’nin ilk başta bulunduğu olduğu ortam, bildiği materyalist ve reel dünyadır. Karşısına çıkan “proje” aslında Joseph Campbell’in bahsettiği ‘serüvene çağrı’ aşamasıdır. Proje’den kaçışı yoktur, zira görev esnasında ölen abisi ile genleri uyumlu olduğu ve askeri projenin maliyeti çok yüksek olduğu için, bu görevi üstlenir.

Birçok mitte yer alan seçilmiş olma hâli burada da karşımıza çıkmaktadır.
Kahramanımızla daha sonra karşılaşacak olan kadın-kâhin arketipi de bu durumu onaylayacaktır. Daha ilk görevi başlamadan, baskın otorite-baba karakterini temsil eden albay, Jake’ye sonradan pişman olacağı bir görev verir. Jake, kendisinden istenen görevin ne gibi sonuçlar doğuracağını idrak edemez/umursamaz. Bu görevin kabulü, kahramanımızın hazır olmayan, cahil konumunu vurgulamaktadır. Aynı zamanda albayı maceraya adım atmak için aşılması gereken ilk eşik-eşik görevlisi konumuna da sokar. Eşik görevlisinin tavırları tüm mitlerde aynıdır: “İstediğini elde etmek için, istediğim bedeli vermelisin”.

Proje bir şirket tarafından finanse edilmekte ve yürütülmektedir.
Şirket temsilcisi kişisel materyalist yaklaşımın vücut bulduğu karakterdir. Kişisel hırstır, Avrupa mitlerindeki ejderhadır. Zararın ne kadar o büyük olduğunun önemi yoktur, onun için önemli olan elde edilecek ganimettir. Diğer bir çok mitte olduğu gibi kahraman sonunda onu da mağlup eder ama öldürerek değil. Göz göze geldiklerini görürüz, bu belki de son bir baştan çıkarma denemesi ya da ne olursa olsun varlığını sürdürecek olma hâlinin habercisi gibidir.

Projenin başındaki sorumlu bayan karakter Grace ise; duyarlı, sabırlı ve bilgili tavırları ile anne-akıl hocası figürü gibidir. Daha sonra bu anne figürüne baba tarafından uygulanan baskı artacak hatta ölümüne sebebiyet verilecektir.
Her kahraman, serüveninde bir yakını-sevdiğini kaybeder. Aslında bu tam bir ölüm durumu değil, daha çok tamamlanan görev sonrası ulaşılan aşkın bir mertebe gibidir. Bu durumu, kişinin eski alışkanlıklarının yeni bakış açılarına karşı olan ön yargısı veya kişinin içgüdüsel olarak değişikliklere önce tepkisel (bazen şiddete yönelik) yaklaşma dürtüsü olarak ele alabiliriz. Mitlerdeki benzer "değer verdiği kişiyi kaybetme" durumu, içsel bir yaklaşımla özellikle anneyi kaybetme (ölüm) duygusuyla ilk karşılaşan bireyde, travma etkisi uyandırır. Bu travma kişiyi, eski dar bakış açısından ve yaklaşım alışkanlıklarından kurtulmaya yardımcı bir olgunluk sürecine sokar. Çünkü eski-korumacı yaklaşım böylesine büyük travmalarla başa çıkmak için yetersizdir, kişinin durumla yüzleşmeden (örneğin bastırmaya çalışarak) bu tip olayların tam olarak üstesinden gelme imkânı yoktur. İçsel yaşanan bu kayıp örneği muhtemelen dış dünyada gerçekleşenler için bir model oluşturur, kişiyi hazırlar. Ruhsal gelişimin tamamlanması için bu önemli bir aşamadır. Görevin başlamasıyla bambaşka (kendisinin hiç bilmediği) bir dünyaya geçiş yapar, bu aynı zamanda bir içsel yolculuktur. Zaten tüm hikâye yukarıda olduğu gibi tam bir içsel yolculuk örneğidir, kahramanın karşılaştığı karakterler eş zamanlı farklı bir okumayla kişisel çatışmalarla özdeşleştirilebilir. Geçiş yaptığı dünyaya giriş yolu bir tür trans hali ile gerçekleşir, monomitosların ortak özelliklerinden biri inzivaya çekilme/trans yoluyla vahiy ya da içsel geçiş yapılmasıdır. Diğer dünyaya geçtiğinde Jake, daha çok İd’inin* etkisiyle hareket eder. Daha ilk yolculuğunda kaybolur, yalnız başına kalır. Bu da sık sık karşımıza çıkan ‘kahramanın yaşamayı göze aldığı tecrübenin ne derece tehlike olduğuna dair’ bir uyarıdır. Hayatı pahasına yüzleşmesi gereken yaratıklarla karşılaşır. Şansı çok düşüktür ama o korkularının hâkimi olur, cesurca savaşmayı seçer. Bu, her insanın yalnız kalma ve derinlerde yatan karanlık korkusuna karşılık gelen bir göndermedir. Her insanın karanlıkta hayal gücü devreye girer, insanı tedirgin eder. Karanlıkla yüzleşmek –ki genelde bu genç yaşlarda gerçekleşir- birey için her zaman zor ve korkutucu ilk deneyimlerden olmuştur. İçsel karanlık hissi de bu ilk korkutucu durumun etkili bir benzetmesidir. Kahramanımızın yardımına yol göstericisi ve öğreticisi olan dişi karakter yetişir. Aynı zamanda bu karakter, insanın akıl ve deneyiminin de temsilidir. İnsanın içgüdüsel olarak bilen yanıdır. İçsel dünyasının bir parçası olan, o dünyada ne yapması gerektiğini bilen, kendisini sıkıntılı ve korku uyandıran durumdan kurtarandır. Kahramanın seçilmiş olduğunu bilir, ona yol gösterir. Burada şahit olduğumuz olay tipik ego tatmini örneğidir. Kişi egosunu besler, kendine güveni artar. Daha sonra kahramanımız sırasıyla; kendisi gibi yetenekli ve umut vaat eden, kabilenin baş savaşçısıyla, kabile şefiyle ve kââin-kraliçe ile karşılaşır. Yol göstericisi, zaten kabile şefinin ve kahinin kızıdır, yani gelecekteki kraliçe (önemli bir şahsiyet). Bu karakter, kahramanımızı başarması gereken görevlere hazırlayan eğitimci de olacaktır. Sonrasında kahraman, diğer bir çoğunda olduğu gibi bu mitte de O’nun (prenses) la eşleştikten sonra bu dünyanın aynı zamanda resmi efendisi olacaktır.

Diğer karakter, kabilenin genç savaşçısı, kahramanımıza şüpheyle yaklaşır ve anında ters düşer. Kahramanımız kendini ona meydan okuyan bu süper-ego* karaktere kendisini kanıtlamak zorunda kalacaktır. Bu da diğer mitlerde karşımıza sık sık çıkan, ilk başta kahramana inanmayan ama güveni sonra onunla sonuna kadar birlikte savaşan karakter örneğidir. Temsilen, insanın kendisinden şüphe etme, başarısından emin olamama durumudur. Her insan bu durumun üstesinden gelene kadar ara ara kendisinden şüphe eder, kendisini hırpalar. İnsanın bu durum ile de yüzleşmesi, kendisine güvenini kazanacak eşiği geçmesi gerekmektedir. Kişinin egosu dengeyi bulur ve birey kendisine inancını sağlarsa iç huzura ulaşmak için önemli bir adım atılmış olur. Jake, kabilenin şefi ile karşılaşır. Şef, O’nu kahinle karşılaştırır. İdeal anlayışlı yönetici, iç güdülerle barışık (kâhine danışmaktan çekinmeyen) ve saygı duyulan otoritenin tasviridir. Kâhinin dişi olması, ilk toplumların inandığı tabiat ana-ana tanrıça ile örtüşür. Burada dişil özellikler atfedilen tanrı Eywa ile bağlantısı en güçlü olan, ruhani lider de bir dişidir. Çoğu toplumda dişi karakterlerin içgüdülerinin daha güçlü olduğu kanısı hakimdir. Bu yüzdendir ki erkeklerin içgüdüsel-ruhani hisleri de dişil olarak addedilir. Dünyayı tanıma ve eğitim süreci başlar, görevlerin ve sınavların sırası gelir. Her birinin sırasıyla verilmesi gereken bu sınav tipleri, kahraman mitlerinin vazgeçilmezidir. Hiçbiri kolay olmayacaktır, tırmanılması gereken sarp yokuş ve tepeler, kazanılması gereken haklar vardır. Kendi hayvanını bulmalı ve ona üstünlük sağlamalıdır. Bu yüzleşmede tek hakkı vardır ya yenecek ya da ölecektir; yani hayvansal güdüleri içinde kaybolacaktır (id). Görev ve sınavların başarısı bir başka ortak mit öğesi olan inisiyasyon aşamasına geçişi sağlar. Topluma kabulü ve barışıklığı temsil eden bu ritüel, en önemli sembollerden biridir. Kişi artık başka bir bakış ve bilgi seviyesi ile yeni bir bilinç düzeyinde yeniden doğmuştur. Kendi benliği evrim geçirmiş, ortaya yeni bir benlik çıkmıştır. Görev ve başarıları ile uğraşan kahraman, bu dünyaya fazlaca dalmıştır, artık iki dünya arasındaki denge kaybolmaya başlar. Dış dünyadaki sorunlar daha da büyür ve bulunduğu yeni dünyayı etkilemeye başlar. Aynı durum bizlerin de başına kolaylıkla gelebilir: insan içsel dünyası ile çok fazla ilgilenirse; dış dünya ile olan bağlarını kopartmaya, oradaki konu ve durumlar üzerindeki hâkimiyetini kaybetmeye başlar. Denge bozulur, iki dünya birbirine girer. Hikâyed de tam olarak bu gerçekleşir. Dış dünyanın güçleri iç dünyaya zarar verir, kişi bunu engellemekten aciz kalır. Zamanında alınması gereken önlemler alınmamış, yanlış kararlar verilmiştir. Mecburen kayıplar yaşanır ki bu olay kahramana bir vicdani acı hissi yaşatır ve onda daha büyük kayıpları önleme isteği uyandırır.
Bu, yine bir çok örnekte incelenebilecek bir olgunlaşma adımıdır.

Bir başka ortak olay. Bu tavır, önceden yeterince ilgilenilmemiş-oturmamış olan mistik yaklaşımın şekillendiği bir başka aşamadır. Tanrı ile konuşma ("dua" ya da direkt iletişim yerine burada kullanılan saçtan çıkan kablolar yoluyla) sahnesi ışık saçan bir ağacın Tanrıyı temsili ile gerçekleşir. Burada yapılan açık gönderme örneği, Hz. Musa’nın Sina dağında sürekli yanma halinde olan ve ışık saçan çalılıkta Tanrı'nın sesini duyması olayıdır.

Sonunda büyük savaş gerçekleşir. Jake, en büyük korkusuna hükmeder ("Toruk" adlı dev uçan kuşa biner), bu sayede büyük güce kavuşur. En büyük korkusunu yenen birey, güçlenir ve kendi zayıflığına karşı büyük bir zafer kazanmış olur. Bu zaferi ile, başta süper ego temsili olarak örnek gösterdiğimiz genç erkek savaşçı karakteri olmak üzere tüm halkı etkiler ve komutası altında birleştirir. Bu hareketi ile ne kadar istekli ve azimli olduğunu herkese ve kendine kanıtlamıştır. Fakat bu başarı fazla güven getirir, kibrine bir an için yenik düşen kahraman, elinde olmayan gerçeklerin sertliği karşısında büyük hasar görür.

Diğer mitlerde de rüzgârın ters taraftan estiği en az bir olay yaşanır, işler kötüye gitmeye başlar. Hayatta kibre kapılan kişinin dikkati dağılır, hesaplama hataları yapmaya başlar. Ayrıca günlük yaşamda her şey her zaman kişinin istediği gibi gitmez. Bu olay, her iki duruma da gösterilebilecek bir örnek teşkil eder. Kahramanımız tam da burada doğaüstü yardım alır. Bu yardım seçilmişliğin kanıtıdır, ayrıca bizlere beklediğimiz sonun çok da uzak olmadığının habercisi gibidir. Bu, kişinin Tanrı ile uzlaştığı, barıştığı andır. Yeni öğretileri ile gelişime açık olan birey - belki de aradığı huzur ve dengeye yaklaşmış olmanın da etkisiyle - eski alışkanlık ve değişime karşı çıkan korumacı içgüdüleri ile güçlü bir çatışmaya girer. İlk güçlü karşı darbesini vurur. Kişi değişim için kendi sembolik eşiğini aşana kadar, yani alışkanlıklarını kırana kadar savaşmak zorundadır. Monomitlerin tipik final aşamalarından olan "teke tek" çarpışma gerçekleşir. Albay kullandığı robot ile saldırıya geçer, Jake üzerinde üstünlük sağlar. Son koz olarak var gücüyle Jake’nin trans halindeki insan bedenine (zayıf noktasına) saldırır. Bu, iradenin sınırları dışında kalan alana müdahale çabası olarak değerlendirilebilir. Korunması zor olan, insandaki aciz kalmış kısımdır. Jake, işte burada Campbell’in formüle ettiği aşamalardan bir başkasına "Balinanın karnı" aşamasına girer. Bu aşamanın adı Yunus peygamberin bir balinanın karnında çaresizce kalıp, kurtarılana kadar orada hapsolmuş bir şekilde yaşamasından gelmektedir. Bu son çarpışmada da imdadına yardımcı dişi karakter yetişir. Yardımcı karakterlerin kahramanın kurtulmasında ve zaferinde büyük etkeni olması da defalarca tanık olmuş bulunduğumuz bir başka tanıdık motiftir. Bu konuyu içsel olarak ele aldığımızda ise albay karakterinin kolaylıkla eski, alışkın olunan bilindik bakış açısının yeniden benliğe hakim olma çabasına karşılık geldiğini varsayabiliriz. Bu olaydan da zaferle ayrılan kahraman artık yeniden doğum aşamasına geçmeye hazırdır. Bu aşamada aslında eski benlik ölmüş olmaz, dolayısıyla bu gerçek bir yeniden doğuş gibi değildir. Olan, yeni benliğin eski benliği de içine alarak daha gelişkin bir hâl almasıdır. Düzenin değişmesine karşı çıkmak, ilk iç güdüsel tepkilerden biridir ve bunun üstesinden de ancak korkularda olduğu gibi yüzleşerek ve galip çıkarak gelinebilir.

En sonunda savaşın galibi olan kahraman, iki dünyaya da hükmetmiş olur –birinin gerçekten hükümdarı olurken, insanların sahip olduğu alanın da galibi olarak. Kahramanımız, bu sonradan karşılaştığı dünyada kalmayı seçer. Yeni bir bedende gerçek manada yeniden doğar, insanlarla bağını tam anlamıyla kopartır. Yine monomitlerde de kahraman ya geri dönmemeyi, gittiği yerde kalmayı seçer ya da geri döner ve yine iki dünyanın efendisi olur. Geçirdiği değişim ve yaşadığı çatışmalardan sonra artık aynı kişi değildir, dünyaya yeni gözlerle bakmaktadır. Dolayısıyla, eski yaşantısına ve ortamına artık dönemez-dönmek istemez. Aynı şekilde kişisel olarak gelişen ve değişen birey de yeni öğretileri doğrultusunda yaşamak ister. Aradığı denge ve huzuru artık bulmuştur. 


Yaşadığı bu macera hayatının serüveni olmuş, Onu bir daha eski hâline dönmeksizin başka bir insana dönüştürmüştür.





Korhan Gencay

AVATAR [Günay Tulun]

.

Bugünlerde "Sinema Dünyası"nı kasıp kavuran bir film var.
Sinema Dünyası ve kasıp kavurmayı bir araya getirince herkes tek bir isim veriyor. AVATAR !



Film insanlara o kadar etki yaptı ki gişe başarılarının dışında büyük bir olayın da hazırlayıcısı oldu. Bildiğimiz kadarıyla şu an; Avatar'ı örnek alan, üç boyut teknolojisiyle çekilen tam 150 film var. Muhteşem bir sayı değil mi?


Eğer bu iş, yapımcılar tarafından, ışığı birkaç kez yandıktan sonra sönecek sıradan bir yıldız hâline getirilmez de doğru dürüst filmler üretilerek izleyicilerin ilgisi sürekli olarak ayakta tutulursa "Üç boyutlu filmlerin ikinci devrim" yıllarını alkışlarken göreceğiz herkesi.

Üç boyutlu filmler, 1950'li yılların başlarında da vardı. O yılları yaşamış sinemaseverler için eski bir dost gibiler. Yazlık bahçelerde belirli aralarla oynatılmasını unutamadığım o üç boyutlu filmler; anılarım arasında, özenle saklanmış bir sevgi yumağıdır hep...
O zamanlar; sinema sahibinin kiraladığı, tepesine çift hoparlör kondurulmuş, ön ve arkasına afişler yapıştırılmış otomobillerle şehir turu atılır, şoförün yanına oturan bir görevli de mikrofonla filmin reklamını yapardı. Otomobilin arkasında ve yanında koşturan onlarca çocuğa zarar gelmesin diye, onları uyarmak için, sözünü sık sık "Hey ezilecektin. Oğlum dikkat etsene! Yok mu bunların anası babası?.." nidalarıyla kesen bu sunucuların ilginç tarzları vardı.
Örnek mi dersiniz, buyrun:

"Sayın Baylar, Bayanlar!
Yazlık Yıldız Sineması, bu gece saat 9.45'te, 3 Buutlu Kovboylar Savaşı" filmini iftiharla takdim eder.
Müessesemizin hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan, sırf siz sayın seyircilerimize hizmet aşkıyla ta Amerika'nın Hollywood'undan göresiniz öğrenesiniz diye getirttiği, asrımızın son harikası, yirminci asrın en büyük olayı, temaşa sanatının şahika noktası, 3 Buutlu 'Kovboylar Savaşı' filmi, bu gece saat tam 9.45'te Yazlık Yıldız Sineması'nda...
Sakın kaçırayım demeyin! Kaçırırsanız bunu çocuklarınıza nasıl izah edecek, komşularınıza ne diyeceksiniz?
Sayın Sinemaseverler!
Muhterem Beyler, Hanımefendiler!
Filmdeki sahneler öylesine gerçekçi ki kendinizi atılan oklardan korurken bulup şaşıracaksınız.
Müessesemiz; sırf sizin bu olaydan mahrum kalmamanız sebebiyle yerlerinizi şimdiden ayırtmanızı büyük bir ehemmiyetle tavsiye eder. Sinemanın en büyük icadı 3 Buutlu 'Kovboylar Savaşı', bu gece, saat 9.45'te sinemanız Yazlık Yıldız'da..."

Bugüne dönersek...
1950'li yılların teknolojisi çok değişti. Çok uzunca bir süre bir kenara atılıp unutulan üç boyutlu filmler, pek yakında, özel gözlük takmadan izlenebilecekmiş.
Gerçekleşirse izleyici için büyük kolaylık.
Kolaylık diyorum ama gözlüklü, gözlüksüz sınıflandırmasının ne zaman sona ereceği hakkında bilgi veren kimse yok.
Allah bilir, firmalar; gözlükle izlenebilen filmlerin tüketilmesini bekler, ondan sonra yenileri sürerler piyasaya.
Neyse fikir yürütmeye kalkıp günahlarını almayayım.

Avatar'ın çektiği ilgi öylesine bir deprem yarattı ki televizyon sanayinin dev firmaları harıl harıl "3D" simgesiyle tanıtılan üç boyutlu televizyon üretmekteler.
Dileyelim: En kısa zamanda, herkesin erişebileceği en uygun fiyatlarla ülkemizde de boy göstersin.

Filme gelirsek...
Anlatacağımı sanmıyorsunuz değil mi? Kadrosunu bile yazmam. Tembellik etmeyin! Kalkıp gidin, izleyin.

Aldığınız maaş sinemaya gitmenize imkân mı vermiyor?
Neler söylüyorsunuz siz?
Nankörlüktür bunun adı...
Bizleri çok seven, sık sık televizyonlara çıkıp yetim hakkını nasıl yedirmediğini anlatan, azarlaması bol, öfkesi çok bir büyüğümüz; daha dün, ayda 50 ya da 60 lira civarında bir zam alma ihtimaliniz olduğundan söz etmedi mi? Ayıptır bu yaptığınız.
O parayla ayda en az beşer kez sinema ve tiyatroya gider, çıkışta da bir yerlerde ailece yemek yersiniz.
Hele hele, şu an önemli bir kurumumuza başkanlık yapan bir büyüğümüz var ki önünüze bir hesap çıkarır ve seksen altı yıl boyunca yapılan yıllık zamların toplamından çok çok fazla bir parayı, tek kalemde nasıl cebellezi etmekte olduğunuzu anlatır da apışıp kalırsınız. İki dakikada ev alır, paranızı koyacak kasalar için sipariş bile verirsiniz.

Şey, şu seksen altı yıl önce ne olmuştu acaba?
Var mı hatırlayan? Varsa söylesin lütfen. Bendeniz o konuda pek cahilimdir.



Ne ne ne?
Hâlâ mı gidemeyiz diyorsunuz?

"Şeyini ettiğimin şeyi" sözleriyle tarihe mal olan, komik efe abimizi getirtmeyin oraya.
İki laf etti mi ağlar, çökersiniz bir duvarın dibine...
Hem sizin bir gemiciğiniz bile yoksa ne işiniz var zamla zumla...
Hadi hadi, gidip izleyin şu filmi...

Muhtaç olduğunuz güç, kevgire dönmüş cebinizdedir.


Günay Tulun